Gitmek mi, yoksa tamamıyla bağlanıp kalmak mı? Her şeyi olduğu gibi kabul etmek mi? Getirdiği her şeyi kabul edip, getirecek olduklarına da hazırlıklı olmak mı gerekiyordu hayatın? Belki de bütün bunları en düşünülmeyecek yerde bir çırpıda aklından geçiriverdi. Onu, bu uçurumun dibine ne getirmişti. Bunu kendisi de bilmiyordu. Bildiği tek şey saatlerce hiç bir şey düşünmeden sadece arabayı sürdüğüydü. Öylesine dalgın kullanmıştı ki arabayı, kendisini yerinden sıçratan karşı yönden gelmekte olan kamyonun acı kornasıyla hayatla ölüm arasındaki ince çizgiden, son anda yaptığı bir refleksle hayat tarafına geçmeyi başarmıştı. Her şey öylesine kısa bir zaman diliminde olup bitmişti ki, arabasını yolun kenarına çekip durduğunda birkaç saniye önce kendisini altına almak üzere olan kamyon şoförünün sinirli el hareketlerini ancak fark edebilmişti, kafasını yasladığı arabasının koltuğundan dikiz aynasına baktığında. Ortalık bir anda toz duman içinde kalmıştı. Kamyonun oldukça gürül...
Yorumlar
Yorum Gönder